Av. Dr. İrfan Sönmez

Kaça Sattınız?

Av. Dr. İrfan Sönmez

Soru bana ait değil, sayın Akşener'e ait. İYİ parti lideri grup toplantısında S.Arabistan İstanbul Konsolosluğunda öldürülen gazeteci "Cemal Kaşıkçı'nın davasını kaça sattınız," diye sordu. Bir yerde devleti şirket gibi yönetmek istiyoruz diyenler olursa, diğer taraftan da kaç paraya sattınız diye soranlar olacaktır.

Kaşıkçı 2018'de girdiği Konsolosluktan bir daha çıkamadı. Sonradan dilim dilim doğranarak cesedinin yok edildiği ortaya çıktı. Konsolosluklar ilgili ülkenin(sembolik olarak) toprağı sayılırlar. Orada işlenen suçlarda da prensip olarak ilgili devletin mahkemeleri yetkilidir. Ancak Viyana Konsolosluk İlişkileri Sözleşmesine göre (m.41/1) ağır suçlarda diplomatik dokunulmazlığın olmadığı kabul edildiği gibi bu yetki de suçun işlendiği ülke mahkemesine geçer.

Bu hunharca cinayetin burada kovuşturulması da hem Türkiye'nin egemenlik hakkı, hem de devletin saygınlığı için gerekliydi. Bir ülkenin kendine ait bir yetkiyi devretmesi o konuda egemenlik hakkından vazgeçmesidir. Sayın Akşener, işte bu gerçekten hareketle egemenlik hakkımızın kaça devredildiğini sordu.

Bu tür tasarruflar, hem toplum nezdinde hem de uluslararası toplum nezdinde Türk yargısına olan güveni yerle bir eder. Üçüncü sınıf Afrika ülkelerinde bile mahkemelerden adam almak bu kadar kolay değildir. Buna rağmen bu devletler üçüncü lig devletler olarak telakki edilirler. İktidar muhtemelen S.Arabistan'dan beklenen 3-5 milyar için -satılık adalet- etiketini göze alarak böyle bir tasarrufta bulundu. Hiç bir maddi kaynağın kaybolan itibar ve saygınlığı yerine getiremeyeceği hesap edilemedi. Yargının siyasete bu kadar teşne olduğu bir yerde bir kaç kuruş için birilerinin suçunu örtebilirsiniz ama bu yargıya olan güveni de bitirir. Dünyada adaleti satan bir ülke olarak anılırsınız.

UYUŞTURUCU BARONLARI İLE POZ VERMEK

Geçtiğimiz günlerde gözaltına alınan bir uyuşturucu baronuyla bazı hükümet üyelerinin resimleri çıktı. Aynı kişilerin daha önce de benzer işlere karışanlarla fotoğrafları yayınlanmıştı.

İçişleri bakanı Soylu, daha önce yaptığı bir açıklamada; görevi nedeniyle bazı mahrem bilgilere sahip olduğunu söyleyerek muhalefete göz dağı vermişti. Bu aslında muhalefet liderlerinin takip edildiği anlamına geliyordu. Bir bakanın -özel ilgisi yoksa- muhalefet liderleriyle ilgili bilgilere sahip olması da söz konusu olamaz! Mahrem bilgilere ancak birilerinin özel alanına girerseniz ulaşabilirsiniz.

Diyelim ki, bir bakan görevi gereği bazı özel bilgilere sahip oluyor. Aynı kişinin bu uyuşturucu tacirleri ile ilgili de özel bilgilere sahip olması gerekmez mi? İçişleri bakanlığı bu ülkenin namusunun, şerefinin bekçisi bir bakanlıktır.Bir uyuşturucu baronu, bir bakana birlikte resim çekecek kadar yaklaşabiliyorsa ve üstelik bu ilk vukuat değilse orada yanlış giden bir şeyler yok mudur?

Bir de bu kişilerle muhalefet liderlerinden birinin resmi çıksaydı, ne olurdu acaba? Muhtemelen yer yerinden oynar, televizyonlarda özel oturumlar yapılır, muhalefet ticaretiyle suçlanırdı.

Bu ilk değil, bir defa olana tesadüf denilebilir ama bir şey çok defa oluyorsa ona tesadüf denilemez! Bir kişiye koruma verilirken ne iş yapıyor, nasıl kazanıyor, niçin buna ihtiyaç duyuyor diye soruşturma yapıldığına göre bir uyuşturucu tacirine nasıl koruma verilebiliyor? Bunun makul bir izahı var mı? Bugün bunların, gargaraya getirilerek üstü kapatılabilir ama Türkiye saygın bir devlet olarak kalacaksa yargı er geç boynuna takılan zincirlerden kurtulacak ve bunların bir gün mutlaka üstünü açacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları