Manas'tan farklı bir etkinlik: 'Taşların Dili'
Manas Gönül ve Kültür Evi 15 günde bir rutin olarak düzenlediği etkinliklere bu defa farklı bir etkinlikle imza attı. Etkinlikte Elazığ'ın Karakoçan ilçesinde yaşayan Abdulbahri Aydın ve yeğeni Serdar Okçuoğlu'nun taşları işleyerek yaptıkları el sanatı ürünleri tanıtıldı.
Taşın kültürümüzdeki soyut ve somut konumunun örnekleriyle anlatıldığı programda dağdaki taşları işleyerek kılıç, kalkan, balta, kama, kalp, hayvan figürleriyle sanata dönüştüren dayı yeğen Abdulbahri Aydın ve Serdar Okçuoğlu'nun ürünleri de tanıtıldı.
Programın açış konuşmasını gerçekleştiren Eğitimci Yazar ve Şair Bedrettin Keleştimur taşları işleyerek sanat eserine dönüştüren Abdulbahri Aydın ve Serdar Okçuoğlu'na ve eserlerine sahip çıkılması gerektiğini vurguladı.
'SANATA VE SANAT ESERİNE SAHİP ÇIKILMALIDIR'
'Bu arkadaşlarımız maharetlerini sergileyip, dantel misali taşa şekil verip işlemişler. Dağdaki taşlar insan elinde sanata dönüşmüş. Taş, bu iki değerli insanın elinde maharetle, zevkle, estetikle ve incelikle sanata dönüşüyor. Ortaya çıkarmış oldukları ürünler senaryosu yazılabilecek bir eser niteliğinde. İnsan zeksının neler yapabileceğini ve destek verildiği takdirde farklı bir sanat anlayışının nasıl doğabileceğini bu ve bunun gibi farklı yeteneklerin değerlendirilmesi gerektiğine de burada vurgu yapmak istiyoruz. Sanata ve sanat eserine sahip çıkılmalıdır.'
Fırat Üniversitesi İnşaat Mühendisliği son sınıf öğrencisi Serdar Okçuoğlu taşlara olan ilgisini ve yaptıkları taş işlemeciliği konusunda bilgilendirmelerde bulunarak 'Dayımın sanatla olan uğraşısı, taşlara olan ilgisi beni de cezp etti. Oyma makineleri ile işleyerek ortaya çıkardığı ürünler çok ilgimi çekti. Bu çalışmalarımız, taştan ürettiğimiz ürünler çoğalmaya başlayınca bir pazar oluşturmak için sergilere katılmaya başladık. İlk olarak ilimizde özel bir alışveriş merkezinde bir sergi açtık. O sergide insanların yoğun ilgisi, yaptığımız işi daha da sevmemizi sağladı. Antalya'da birçok otelde ürünlerimizi sergilemeye başladık ve eserlerimiz yabancı turistlerin ilgi odağı oldu. Satışlarımız oldu. Ticari boyutundan çok insanların bize olan sanatçı bakışı bizi daha da etkilemeye başladı'
'YETKİLİLERDEN DESTEK BEKLİYORUZ'
'Daha sonra kendimizi ekonomik anlamda daha da zorlayarak ürünlerimizi daha iyi işlememize yardımcı olacak makineler alarak ürünlerimizde çeşitliliğe gittik. Ürünlerimizde boya ve benzeri bir şey kullanmıyoruz sadece sprey vernik kullanıyoruz. Doğadaki, taşlar her biri birbirinden farklı motiflere sahiptir. Ayrıca bulduğumuz doğadaki taşların aynısının tekrar bulunmadığını gördük. Yaptığımız bir ürünün taşının doğada aynısının bulunmadığını fark ettik. Yaptığımız ürünlerin bir daha dünyada bile aynı motifte bulunması mümkün değil diyebilirim. Bu da yaptığımız çalışmaların insanlara daha cazip hale gelmesine vesile oldu. Araştırmalarımız sonucunda yaptığımız sanatın Türkiye'de bir aynısının olmadığının farkına vardık. Maddi anlamda ve tanıtım anlamında bizlere yardımcı olabilecek kurumlardan destek istedik. Bizlere destek olmak anlamında buradan yetkililere seslenmek istiyorum.' Şeklinde konuştu.
Taş işçiliğini sanat haline getiren, şehre katma değer katacak bir çalışmayı gerçekleştiren Abdulbahri Aydın çalışmalarından bahsederek 'Elazığ Karakoçanlıyım. Yaklaşık 5 yıl önce bu sanata başladım. Kendi buluşum diyebilirim. Köyde küçük bir atölyem var. Dağda doğada bulduğum renkli taşları, her türlü taşı atölyemde işliyorum. Bana yeğenim de destek ve yardımda bulunuyor. Bulunduğum köyde (Kızılpınar Köyü) toprağa basamazsınız, taşlara takılırsınız. Çeşitli renklere ve özelliklere sahip taşlar mevcut. Çocukluk çağlarımdan beri el sanatlarına ilgim vardı. Bu yeteneğimi taşlara nasıl yansıtabilirim diye hep düşünmüşümdür. Bölgemizde sıkça bulunan 'kayrak taşı ' vardı. Bu taşın doğal yapısını bozmadan doğal haline dokunmadan üzerine hat yazısı, Arapça yazılar yazmaya başladım. Görsel olarak çok ilgi çekti. Hobi amaçlı olarak başladığım bu işi çevremdeki insanların teşvikleriyle daha da ilerlettim. Daha sonra taşları yontmak amacıyla, işlemek için internet aracılığıyla araştırıp makineler temin ettim. İlçe kaymakamımıza yaptığım kılıç gibi, yaprak gibi figürleri sunmuştum. Arkasından kaymakamımızın teşvikiyle atölyemi kurdum. Bu ürünlerimin daha iyilerini yapmaya çalışıyorum. Tek amacım para kazanmak değil…'
'YAPTIĞIM ÇALIŞMALARIN ELAZIĞ'A HAS SANAT DALI OLMASINI İSTİYORUM'
' Yaptığım çalışmaların yöremize has bir sanat dalı olmasını ve bu sanatı devam ettirecek gençlerimizi yetiştirmek istiyoruz. Tamamen kendi tasarımlarımla oluşturduğum ürünleri önce taşa yazı yazarak daha sonra ise yontma işlemleriyle ortaya çıkarmaktayız. Yeni ekipman ve daha donanımlı atölye imkanı bulduğumuz takdirde çok güzel tasarımlar, süs eşyaları, duvarlara işleyeceğimiz mozaik sanatı gibi projelerimiz olacaktır.'dedi.
Karakoçan Sosyal Yardımlaşma Derneği Başkanı İlhami Yaşa ise 'Taşı en iyi şekilde kullanan bir milletiz. Tıpkı suların, tabiatın dili olduğu gibi taşların dili olduğunu bugün burada yansıtan sanat ruhlu şair ruhlu insanlardan öğreniyoruz. Karakoçanlı olarak taşı sanat ile birleştiren bu kardeşlerimizle gurur duyuyoruz ve umuyoruz ki Elazığ olarak da bu kardeşlerimize sahip çıkarız. Sanatçı yetiştirme noktasında da kendilerine yardımcı olabiliriz. Elazığ kültür ve sanat şehri… Bu noktada da Manas Gönül ve Kültür Evi müdavimlerine de teşekkür ediyoruz. Her şehre bir Manas bir Şener Bulut lazım diyorum' ifadelerinde bulundu.
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Naci Onur da etkinlikte söz alarak taş işlemeciliği yapan Abdulbahri Aydın ve Serdar Okçuoğlu'nun yaptığı eserleri değerlendirerek ' burada taşa bir sevgi var. İnsan içinde olan sevgiyi sanat ruhunu bu taşlara aksettirmiş. Bu iki kardeşimizi tebrik ediyorum Sanatkrane eserler ortaya çıkarmışlar. Temennimiz bu çalışmalarını kuvveden fiile geçirip gelir de elde edebilsinler. Bu sayede daha fazla teşvik edilmiş olurlar. Bu kardeşlerimizin yaptığı sanatı tanıtmak, gün yüzüne çıkarmak anlamında bizlere ve yetkililere büyük görevler düşüyor.'dedi.
'TAŞIN GİRMEDİĞİ ALAN YOK'
Av. Rüstem Kadri Septioğlu ise konuşmasında taşın kültürümüzdeki önemine değindi.'Taş, suskunluğu anlatan olumsuz yanlarının yanında edebi yönden, bilimsel olarak, sanatsal olarak birçok şeyi ifade eder. Taşın kültürümüzde önemli bir yeri var. Taşı, mitolojik olarak da görmekteyiz. Dağ kültü mağara kültü de bir yönüyle taşlarla ilgilidir. Yontma taş, cilalı taş devrini ifade ederken yine taşlardan istifade etmişiz. Abdulbahri Bey taşların farkına varmış, güzel eserler ortaya çıkarmış. Taşın girmediği bir alan yok. Önemli olan bunu fark etmek; taşların da dili olduğunun farkına varıp ders çıkarıp, eserler ortaya çıkarmaktır. Bu anlamda kardeşlerimizi tebrik ediyor başarılar diliyorum'
İlimiz yazar ve şairlerinden Zekeriyya Bican 'her maddenin bir dili olduğunu biliyoruz. Tarihe baktığımız zaman çok eski çağlardan beri taşlara insanların ilgisi olduğunu görüyoruz. Bilge Kağan 'üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer yarılmadıkça, senin ilini ve töreni kim bozabilir' sözlerimi taşa yazın demiştir. Bu ders verici sözlerini taşların üzerindeki yazılardan okuyoruz. Bugün burada iki kardeşimiz taşa şekil vermiş, bizlerin görüşüne sunmuş. Bu taş bizden sonraki nesillere de birçok şeyi anlatacak. Örneğin mezar taşları bir yerin bir yurdun tapu senedidir. Bir yer ne kadar fethedilirse fethedilsin, o yerdeki mezar taşları o yörede hangi kavmin, hangi milletin yaşadığı yönünde günümüze ışık tutar. İnsanoğlu var olduğu günden bugüne en samimi olduğu meta taştır. ''taş mektep', 'kaldırım taşı' diyerek taşın şehir mimarisindeki yeri; 'taş ocağı', 'mermer madeni' diyerek taş işçiliği ve taşın üretimi; 'değirmen taşı', 'yalak taşı' diyerek taşın alet ve edevata malzeme oluşu; 'tektaş' diyerek mücevher; 'üçtaş', 'dokuztaş' diyerek taşın oyunlardaki yeri; 'musalla taşı', 'mezar taşı' diyerek taşın geçiş dönemlerindeki yeri; 'taş gibi' diyerek sağlamlığı veya katılığı; 'ya da taşı' diyerek yağmur bekleyişi dile getirilmiş olur. Yunus Emre'nin 'Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlam seni' deyişi ile Anadolu insanının yakarışı, 'ayağına taş değmesin' dileğindeki yolun açık olsun temennisi, 'sabır taşı', 'yüreğine taş basmak' sözlerinde insan tahammülü, 'taş kesilme' fiilinde itaatsizliğin cezası veya donup kalma eylemi anlatılır.'diye konuştu.
Murat Bilgin de konuşmasında 'müteşebbis ruhlu kardeşlerimizi tebrik ediyorum. Bu uğraşıları inşallah bir sanayi dalı olur. Taş anlatmakla bitmez. Taş savunmadır taarruzdur yuvadır. Üzerinde yaşadığımız toprakların değerini bazen taşların bize anlattıklarıyla anlayabiliyoruz. Şairin dediği gibi 'Şehadet Parmağıdır Göğe Doğru Minare'Onu anlamayan ya delidir ya divane, yani ezanımızın okunduğu yüksek meknlardır.'sözlerini kullandı.
Elazığ Türk Ocakları Eski Başkanı Habip Yaşar programda yaptığı konuşmasında 'Manas'ın çatısı altında olmaktan gurur duyuyorum. Burada bu eserleri ortaya çıkaran kardeşlerimize başarılar diliyorum. Türk kültüründe önemli bir yere sahip olan taşı bu şekilde işlemeleri büyük başarıdır. Bu sanatın gelecek nesillere aktarılması konusunda da, bu sanatın yeni bir üretim olarak ortaya çıkmasında öze güvenle yürümeleri için destek olunması kanaatindeyim' dedi.
'KATMA DEĞERE DÖNÜŞTÜRÜLEBİLİR'
Programın kapanış konuşmasını yapan Prof.Dr.Asaf Varol 'bu arkadaşlarımızın yaptığı çalışmalar katma değere dönüştürülmediği müddetçe, istenilen hedefe ulaşamayacağını hepimiz biliyoruz. Ben hem bir mühendis olarak, hem de sosyal olarak deneyimlerimle birleştirerek bu çalışmaların nasıl katma değere dönüştürülebileceği hakkında görüşlerimi aktarmak istiyorum. Erzurum Oltu taşının ülkemize ve yöresine sağladığı katkılar ortada. Bu eserler özellikle Elazığ' da ortaya çıkan bir el emeği ise Elazığ'ın kültürünü, Elazığ motiflerini yansıtacak ürünlere dönüştürülmesinin faydalı olacağı kanaatindeyim. Elazığ dışından gelen turistlere, misafirlerimize, yabancılara verilebilecek, Elazığımızı tanıtacak hediyelik eşya konusunda sıkıntı yaşıyoruz çoğu zaman... Ama bu ürünleri gördüğüm zaman neden bu boşluğu bu taş işçiliği, el sanatları ürünleriyle doldurmayalım diye düşündüm. Bu arkadaşlarımızın bir yerlerden destek almaları gerekiyor. STK'lar olabilir, Kalkınma Ajansları, üniversitemiz v.s. işbirliği ile bu eserler yaygınlaştırılıp bölgemizin bir ürünü olarak tüm dünyaya dağıtılabilir. Umuyorum ki bu arkadaşlarımızın ileride vermiş olduğu emekler sözlerde kalmayacak, katma değere dönüşecek ve ilimizin ileri gelenleri bu eserleri değerlendirmek ve Elazığ'ın markası haline getirmek için gayret göstereceklerdir. İnşallah gelecekte birer iş adamı olarak, Elazığ'ın bu sembol ürünlerini dünyaya yayan grup olarak isim yapacaklardır.
Programda ayrıca kuruculuğunu ve şefliğini Devlet Sanatçısı Naci Sönmez'in yaptığı Faslı Bahar Türk Müziği Korosu mini bir konseri verdi. İlimiz şairlerinin şiirlerini okumasıyla sona erdi.