Vehbi Coşkun

Bayram Haftası ve Elazığ

Vehbi Coşkun

Bayram haftasına girdik bile…

Çarşamba günü Ramazan Bayramı arifesi / arefesi.

Perşembe günü de Ramazan Bayramı’nın ilk gününü idrâk edeceğiz.

Ramazan Ayı’nın son günlerini yaşamış olmanın hüznünü hisseden gönüller, bayrama ulaşabilmenin sevinciyle birlikte karmaşık duygular içerisinde yine…

Hele son iki sene için koronavirüs salgını nedeniyle evlerine kapanan insanlar, Ramazan’a mahsus ibâdet ve sâir bâzı aktiviteleri cemaatle yerine getirememenin üzüntüsünü duydular bu ay boyunca.

Vâkit namazlarını kısıtlama dolayısıyla 5 vâkit ve safları sıklaştırarak edâ edememenin yanı sıra, terâvih namazlarından mahrum kalmak, mukabeleyi evde yaparken camilerdeki Seher Cüzü’nden yoksun olmak Ramazan’ın hazzını da yarım bıraktı ister istemez…

Elbette, toplu ibâdetlerimizden mahrum kalışımız ile yıllardır süre gelen gelenek ve göreneklerimizi yerine getiremeyecek oluşumuzun tek tesellisi, özellikle İslâm’ın da tereddütsüz cevâz verdiği uymamız gereken “sağlık önlemleri”…

Şimdi, 81 İl için alınan ve Ramazan Bayramı’nı da kapsayan “tam kapanma” diye adlandırdığımız “sokağa çıkma kısıtlaması” dolayısıyla, arefe günü gerçekleştirdiğimiz mezarlık ziyaretlerimizden yoksun olmanın yanı sıra, bayram namazını en yakın camide sosyal mesâfe kurallarına uymak şartıyla kılabilecek olsak da, musâfaha yapmadan –tokalaşmadan, kucaklaşmadan- îma yoluyla bayramlaşarak, ayrıca Ramazan Bayramı’nı da evimizde ailemizle yalnız geçirmek zorundayız!..

***

Oysa, “o eski Ramazanlar” misâli, geçmişteki arefe günlerini ve bayramlarda yaşadıklarımızı düşünsenize…

Ramazan Ayı’nın son haftasına girildiğinde bir başka heyecân sarardı her yanı.

Oruçlu günlerin bir bir tükenip geride kaldığı, hummalı bayram hazırlıklarının yapıldığı günler. Evlerdeki genel temizlikle birlikte başlayan tatlı telâş, neredeyse muntazam şekilde sıraya konulmuş olan yapılacak işlerin bayram sabahına yetiştirilmesi kaygısıyla doruğa çıkardı ailelerde…

Özellikle bir ân önce tamamlanmaya çalışılsa da bayram alış verişi son haftaya sarkar, bâzen arefe gününe kalan ve son anda giderilen ihtiyaçlar da olurdu.
Hele, bütçesine uygun alış veriş için ister giysi, ister yiyecek anlamında “bayramlık” çeşitlerin ucuzlamasını bekleyen dar gelirli insanların, çocuklarını bayram sevincinden mahrum bırakmamak için komşuları da dâhil kimselere hissettirmemeye çalıştıkları özveri dolu çabaları, arefe gününün telâşını da heyecânını da ikiye katlardı…

***

İkrâmlık şeker çeşitlerinden tutun da, evlerde açılan yufkalarla yapılan ve taş fırınlarda özenle pişirilen tepsi tepsi börekler ve tatlılar, bayrama özgü damak tatlarımızdı bizim…

Hele il dışında yaşayan ve bayrama yanınıza gelecek aile fertleri ile sıla-i rahim yapacak akrabalarınız da varsa şâyet, zengin Elazığ sofrasının yapımı mahâret, hazırlanması uzun süre isteyen envaitürlü yemekleri bayram sofrasına yetiştirilirdi mutlaka…

Arife / arefe günü ile sona erecek olan bayram haftası, böylece; “bayramlık” diye adlandırılan tüm ihtiyaçların tedârik edilmesi ve yakınlarınıza kavuşacak olmanın mutluluğuyla su gibi akar geçerdi… Bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi’nin idrâk edilmesiyle dolup taşan câmiler, hüznümüzü artırır, cemaatin “Elveda ey Şehr-i Ramazan” nidâları içimizi burkardı…

***

Arefe Günü, tüm Elazığ’ın başta Harput olmak üzere aile bireylerinin medfun olduğu kabristanları ziyâret etme ve mezar başlarında özellikle Yâsin Sûresi olmak üzere Kur’an-ı Kerim okumak için âdeta yarıştıkları özel bir gün sayılırdı…

Başta babamız, sonra da aile büyüklerimiz kabir ziyâretinin önemi kadar, ziyâret âdâbını öğrenmemiz için de çaba sarfeder, kısa ve anlaşılır öğütlerle pratik kazandırarak eğitirlerdi biz çocukları…

İmam Efendi’nin Türbesi’ni ziyâret eder, daha sonra hemen yanı başındaki aile mezârlığımızda başta rahmetli babaannem olmak üzere, babam ve amcamın Kur-ân tilâvetlerini dinlerdik çocukluğumuzun fevkîndeki büyük bir ciddiyetle…

Harput’tan istisnâsız her kabristan ziyâreti dönüşü taş fırından aldığımız buharı tütmekte olan sıcak ekmeklerin mis gibi kokusu, arefe günü son orucumuzun son dakikalarında, iki gün önceden kalktığı söylenen sabır taşını hatırlamamıza vesile olurdu.

Geçmişimizin bayramını önceden kutlamış olmanın mânevî huzuruyla indiğimiz Harput’un virajlarını geride bırakırken, ertesi gün bu kez Bayram Namazı için yeniden Harput’a çıkacak olmanın mutluluğunu duymaya başlardık erkenden…

***

Son Terâvih Namazı’nın sabahında başlayan ve son cüz, ardından son oruçla devam eden Arefe Günü, son iftarla tamamlanmış, her gün sahura kalktığımız saatte, babamın; “Haydi, Bayram Namazı’na gidiyoruz” uyarısıyla, yeni bir günle birlikte bayram sevincimiz de başlamış olurdu…

Genelde Harput’ta Sara Hatun Câmii’nde kıldığımız Bayram Namazı, sonradan gerçekleştirilen restorasyonlar ve minâre vs gibi ilâvelerle meydana gelen değişikliklerine rağmen, Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan’ın annesi Sara / Sare Hatun adına yapılmasının ve 500 yılı aşkın bir tarihe sâhip olmasının da etkisiyle, zaman tünelinde dolaşır gibi geçmişe götürürdü bizi…

Dışarıda kalmamak için, câmide kılacağımız sabah namazının vâktinden saatler önce oturduğumuz yerimizde bağdaş kurmaktan dolayı uyuşan ayaklarımızla, günün ışımasını ve Bayram Namazı vâktinin girmesini beklemek, gecenin en zâhmetli bölümüydü…

Vaizin vurgulu anlatımıyla vaaz ettiği cemaatin ekseriyeti, abdestleri bozulmasın diye büyük çaba sarf ederken, yarı kapanık göz kapaklarıyla arada bir uyuklar, Elazığ tâbiriyle tapikler dururdu!..

***.

Bayram Namazı’nın bitimi ve hutbenin tamamlanmasıyla birlikte câmiyi acele terk edenler dışında, cemaat imamdan başlamak üzere câmide musâfahayla bayramlaşır, aile fertleriyle birlikte, akraba ve tanıdıklar da câmi çıkışında bayramlaşmayı sürdürürlerdi…

Erkekler câmiden dönmeden evdeki son hazırlıkları tamamlayan kadınlar, evlerin dış kapı önlerini bile süpürür, toz kalkmaması için sulanan yerler sabahın serininde ciğerlerimizin mis gibi toprak kokusuyla dolmasını sağlardı.

Ev halkıyla bayramlaşma câmi dönüşü başlasa da genelde “bayramlık” giysilerini giymeleri beklenen çocuklar, dedelerden başlamak üzere ellerini öptükleri büyüklerinin ellerine tutuşturduğu bayram harçlıklarıyla tarifi mümkün olmayan bir sevinç yaşarlardı…

Çocukların ev halkından sonra, mahalledeki komşu evlerin kapılarını çalarak topladıkları harçlıkların yanı sıra, önceden özenle hazırlanmış hediyelik mendiller ve bayram şekeri ikrâmları, olmazsa olmaz geleneklerimizdi.

Toplanan harçlıkların harcanması, mahalle bakkallarından hevesle alınan yiyecek ve içeceklerin yanı sıra balon, çat pat, misket / bilye, topaç / mozik türü eğlenceliklerle bayram süresince devam ederdi…

Sinemaya ve lunaparka gitme âdetleri, benzer yerler ve parklarda “iğne atsan yere düşmez” misâli izdihâm yaşanmasına sebep olurken, “çocukluktan kurtuldu” denilen gençler, Gazi Caddesi’nde bayramlıklarıyla tur atarak, farkında olmadan Elazığ’ın geleneksel alışkanlığını edinmeye başlarlardı!..

***

Aile büyüklerinden başlayıp, akraba ve komşularla süren bayram ziyâretleri, Elazığ’da titizlikle yaşatılan “iâdei ziyâret” geleneği sonucu, bayram süresi içerisinde evinize gelenlere bizzât ziyârete gitmekle uygulanır, bu nedenle de misafirlerle dolup taşan evler hiç boş kalmazdı!

Bu bayramda da evler dolu olacak ama, sokağa çıkma kısıtlaması gereği ve misâfirlerden yoksun…

Sağlık olsun; geçmişte yaşadığımız güzellikler aklınızda bulunsun, Ramazan Bayramı’mız kutlu olsun…

Yazarın Diğer Yazıları